6’lı masanın çalışmaları ve seçim süreci ile ilgili gündem değerlendirmelerim.

Yaşanan hayat pahalılığı, halkın hızla yoksullaşması, yıllık neredeyse %175’lere dayanan enflasyon oranı ile dünyada her hangi bir muhalefetin harekete geçmesi için en uygun iklim ve en uygun ortam oluşmuş durumda. Bu fırsat yeterince değerlendirilemiyor.

Şu anda yapılan çalışmaları dikkatle izliyorum. 6’lı masanın V. Toplantısı sonrası ortak açıklama yapıldı. Toplumda yeterli heyecan yaratmaktan uzak. Bence de 6’lı masanın toplanması Türk demokrasisi adına çok değerlidir. Mevcut koşullar altında bu uzlaşı Sn. Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener’in bir başarısıdır.

Diğer yandan da Ali Babacan’ın açıklamaları var. Bu bir ittifak değil yani Millet İttifakı değil, sadece buluştuk diyor. Bu açıklama geniş halk kitlelerince ve kamuoyunda bilinenin aksine, sorgulanması gereken farklı gerçeklerin olduğunu gösteriyor. Yani bu açıklamadan anlaşılan 6’lı masa sadece ortak bir Cumhurbaşkanı adayı çıkartmak amaçlı toplanmış. Eğer bu bir ittifak değilse ki Ali Babacan bunu şöyle izah ediyor:

-Bizim görüşümüze göre önümüzdeki 5 yılı planlayalım, planları ortaya koyalım ki o zaman bir ittifak haline gelelim. 

Daha önce sn. Kılıçdaroğlu’nun 2 yıllık geçici bir Cumhurbaşkanı ile güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçileceği dediği iddia edilmişti. Bu iddianın son durumu hakkında bilgim yok. Ayrıca, 2 yılda böyle bir şey başarılabilir mi onu da bilemiyorum.

Ben konuya başka bir açıdan bakmak istiyorum. Bu günlerde liderleri ve yaptıkları mitingleri izlediğimizde, basın ve medyayı incelediğimizde şöyle bir tespitim oldu:
Herkes birbirini tekrar etmeye başladı. Özellikle muhalefete destek veren basın ve medyadan bahsediyorum. Bir açılım yapamıyorlar. Adeta kilitlendiler! Klişe hale gelmiş 128 milyar dolar nerede ve bunun gibi başlıkları tekrar edip duruyorlar.

Bu arada yıldızlar karması şeklinde ekonomi kurmayları var bu 6’lı masanın içerisindeki partilerin… Hepsi de çok değerli,  dünya çapında ekonomistler de var.  Bunlar da çok değerli fakat sanırım başka konu başlıklarında aynı ağırlıkta değiller. Bu konuya daha sonra tekrar değineceğim.

Ben geniş halk kitlelerinin (öğrencilerin, emeklilerin, işçilerin, çiftçilerin…) yaşadığı bunca sıkıntıdan sonra taleplerinin dikkate alınmadığını, yeterince özen gösterilmediğini düşünüyorum.

Bu sorgulamaları yaptıktan sonra kendime şöyle bir sentez oluşturdum.
Baybars senin yerel yönetimleri, yerelde kalkınmayı, kentsel tarımı, iklim değişikliğini ve yenilenebilir enerjiyi araştırman, konuşman ve yazman lazım. Bunlar hiç konuşulmayan konular.

Bu dediklerimin hepsi merkezi hükümetin aldığı kararlar veya uygulayacağı makro ekonomik mali ve finans politikalarından çok daha hızlı, çok daha kısa sürede vatandaşa dokunabilen; sosyal, refah, gelir dağılımı, yoksulluk, beslenme hatta sağlık gibi ihtiyaçlarının kısa sürede çözülebileceği noktalar.

Baktığımızda 6’lı masada ben bu planlamaları göremiyorum. Örneğin ekonomi ile ilgili kurdukları kadrolara, yaptıkları transferlere rağmen yerel yönetimler konusunda, yerelde kalkınma konusunda yeterli çözümler sunamıyorlar. Kadrolarının yetersizliğinden mi yoksa parti programlarında yer verdikleri önem sırasına uygun olarak toplumun gerçek beklentisini hala yakalayamamış olmaları kaynaklı mı anlayamıyorum. Yerel yönetimleri Şehircilik ile karıştıranlar da var. Sanki sadece imar alanları açmak ve inşaat ruhsatı vermekle görevli olduklarını düşünüyorlar herhalde.

Aynı sorunlu bakış açısını Yerel Yönetimlerin bağlı olduğu Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği bakanlığında da görüyoruz. Neredeyse 5 benzemez aynı torbaya sokuşturulmuş ve buradan başarı bekleniyor. Olmaz kardeşim. İncelediğim kadarıyla hazırladığı bültenlerle sadece Deva partisi Yerel Yönetimler Bakanlığı kurulması gerektiğini açıkça ifade etmiş. (Bu arada kimse beni şu veya bu parti üyesi olarak değerlendirmesin. Objektif bakmaya çalışıyorum.)

Bu konularda ısrarla söylediğim bir şey var: Siyasi partiler teşkilatlarıyla başarı hikayeleri yazamıyorlar. Şu tespiti yapmak istiyorum: Türkiye’de siyasi partiler iktidarıyla muhalefetiyle bir kavram kargaşası içerisindeler. Yerel yönetimler farklı bir konudur, yerelde kalkınma farklı bir konudur. Bu ikisini birbirine karıştırıyorlar. Siyasi partiler, yerel yönetimleri ‘’benim belediye başkanım’’ şeklinde sahiplenirken, yerelde kalkınmayı gerçekleştirecek olan (bana göre de gerçekleştirmesi gereken) siyasi partilerin il, ilçe ve belde başkanlıklarında gerekli kalifiye ve deneyimli kişiler yok. Bu nedenle farkındaysanız yapılan tüm çalışmalar genel merkezden yönlendiriliyor. Genel merkez gidiyor il, ilçe belediyelerine günlük ziyaretler yapıyor ve oralarda şikayetleri dinliyor. Halbuki kalıcı örnek başarılar gerçekleştirilmesi gerekir.

Aslında siyasi partiler (kimler olduğunu biliyorsunuz), çalışmalarında yerel yönetimleri rahat bırakmıyor. Orada siyasi etki ve baskılarını sürekli hissettiriyorlar. Bunun sonuncunda başkanlar da mecburen siyasete girmek zorunda kalıyor diye düşünüyorum. Hepsi olmasa da çoğu siyasetle ilgileniyor ve siyasi mesajlar vermeye çalışıyorlar. Halk bunu istemiyor. Halk ben seni bizi yönetmen ve hizmet etmen için seçtim diyor. Aslında halk tam olarak özgür iradesiyle onları mı seçti, yoksa partiler tarafından önlerine konulan listelerden tercih yapmak zorunda mı kaldı? Bu da bir başka sorunsalımız olarak ortada duruyor.

Yerel yönetimler dediğimizde şu başlıklar var; Belediye var, belediye meclisi var, il genel meclisi var, belediye birlikleri var bir de muhtarlıklar var. Özellikle başta köy muhtarları olmak üzere! Burada muhtarlar hariç neredeyse hepsini siyasi partilerin genel başkanları veya onların üst yönetimleri belirliyor. Türkiye’de sadece muhtarlar özgürce adaylığını koyup seçilebiliyor.

Bakıyorum siyasi partiler iktidarıyla, muhalefetiyle sürekli muhtarları topluyor. Sürekli muhtarların sorunlarıyla ilgili projeler ve öneriler üretip paylaşıyor. Adeta özgürce ve kendi kontrolleri dışında yapılan muhtar seçimlerinden rahatsızlık mı var anlayamadım!

Halbuki tam tersine Belediyelerin ve meclis üyelerinin aday belirlenmesinden başlayarak, temsil ve karar alma süreçleri ile DIŞ ve İÇ DENETİM etkinliğinin artırılması, üst yönetici atamaları, siyasi partilere olan bağımlılıklarının azaltılması gibi sistemsel sorunlarına kafa yormaları gerekir. Yerel yönetimler siyasi partilerin bir şubesi değil ısrarla altını çiziyorum ve bıktırıncaya kadar da yazacağım. Siyasi partiler başkanlar ile belediye meclis üyelerinin amiri değil. Onların daha özgürce orada temsil ve yönetim haklarını ellerinde tutmaları lazım.  Hele ki Belediye başkanının haklı talepleri bile grup kararıyla reddedilince çok sinirleniyorum. Bu nedenle birçok yerel yönetim siyasi partilere borçlu durumda. Çünkü şuraya yardım et, sunu yap, bunu yap gibi talimatlar gidiyor siyasi partilerden.
Ben Sayıştay raporlarını incelerken bunları görüyorum. Kitaplarımda da yazdım zaten!

Bu konudan ilerleyecek olursak; mesela bölgesel olarak Urfa’da bütün çiftçilere şu destekleri veriyoruz, elektrik bedava olacak vaatleri yerine birkaç köyde yerinde üretimle çiftçi desteklense, dense ki biz buraya küçük bir santral kurduk hibrit santral! Bundan sonra sen elektrik faturası ödemeyeceksin. Suyunu çıkartacaksın onun için elektrik parası ödemeyeceksin. Tarımsal üretimin yaklaşık 1/3’i enerji maliyetidir. Evinde rahat edeceksin fatura gelmeyecek.  Sulama veya elektrik faturaları nedeniyle icra kapına dayanmayacak anlamında girişimler yapılsa ki bunlar yapılabilir!

O zaman vatandaşta anlayacak ki burada bir yapılabilirlik imkanı var. Burada bir başarı var, başarı hikayesi var! Bunu kim yapabilir? Bunu bütün siyasi partiler yapabilir. Çok büyük bir bedele gerek yok. Hele ki Cumhuriyet Halk Partisi 100 milyonlarca liralık varlığıyla bunu çok rahat yapar. İleriki zamanlarda Sn. Kılçdaroğlu dönemi tartışılırken, partinin parasını mevduatta tutarak, faize vererek sahip çıktı diye takdir edilebilir ama keşke teşkilatlarını güçlendirmek ve örnek projeler gerçekleştirmek için kullansaydı diye benimle aynı görüşü savunanlar mutlaka çıkacaktır.

Ak Parti de çok büyük paralar kazanıyor. Bu paralarla seçim kazanmak için yardımlar yaptığı gibi ayrıca bütçeden kaynaklar aktarılıyor. Partili cumhurbaşkanlığı sistemiyle bu kapı açılmıştır. Son kararla AKP genel başkanı da olan sayın Cumhurbaşkanının seçim çalışmalarında hazine kaynaklarını kullanması kararı örnektir. Yani para gücüyle bir yerlere geliyor şu anda zaten AK PARTİ.

İyi Parti’de bu konuda eskiye göre daha geniş kaynaklara sahip. Nedense muhalefet partileri teşkilatları ile birlikte başarı hikayeleri yazabilmek için bu paralarına kıyamıyorlar.  Halbuki çok küçük rakamlarla çok büyük başarılar/ sonuçlar elde edilebilir ve toplum ikna edilebilir.

Bunu neden söylüyorum? İşte bunlar yapıldığı takdirde (yerel yönetimlerin başarılarından bağımsız olarak) teşkilatlarıyla birlikte bu tip küçük simülasyonlar ve uygulamalar, örnekler çoğaltılabilse kararsızlar daha kolay ikna olacak…

Başka örnekler de var. 2018’de hazırladığım projelerde (o zaman ben buna İMECE projesi dedim) anlatmaya çalıyorum, paylaşıyorum. Web sitemde ve bloğumda da var. Bunu becerebilseler inanın bana, vatandaş diyecek ki ‘’bunlar büyük konuşuyor ama bak küçük de olsa başarı örnekleri var! İktidara gelince daha fazlasını yapabilirler.’’

Bu arada bir şey daha eklemek istiyorum. Siyasi partiler Yerel yönetimlerin başarılarını da tam olarak anlatamıyorlar. Sahipleniyorlar sözde ama yalnız bırakıyorlar. Siyasi partiler burada çok kısır duruyor. Bu konuda basın ve medyayı da suçluyorum. Zaman zaman TRT1’i iktidara yakın diğerlerini de izliyorum. Pireler deve yapılıyor. Kooperatiflerin başarıları büyütülüyor. Vatandaş zannediyor ki tüm ülkede kooperatiflerin bu şekilde yerelde kalkınma faaliyetleri var, tarımsal çalışmaları var! Bu izlenim veriliyor izleyenlere.

Ama diğer tarafta, muhalefeti destekleyen kanallarda bu tip faaliyetlerin örneklerini göremezsiniz haberlerin dışında. Haberlerle insanları konsolide etmeye çalışıyorlar! Bu konuları destekleyici hiçbir program yok. Krt’de, Fox’ta, Tele1’de hiçbir kanalda yok. İşte bu çok büyük bir eksiklik. Sadece haberlerde bağırıp çağırarak, aynı şeyleri tekrar ederek ihtiyaç sahibi veya kararsız seçmen olarak adlandırılan kitlenin düşüncelerini değiştirme şanslarının olmadığını düşünüyorum.

Tüm bu tabloya karşın ümitsiz miyim? Hayır değilim. Tüm bu olumsuzluklara rağmen bu seçimler kazanılabilir. Bu seçimler kazanılmış olsa dahi yarın güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçecek çoğunluğu sağlayabilecekler mi? O şüpheli. Çünkü o karasızları halen daha kendileri lehine ikna edemediler. Farklı söylemler kullanmaları lazım, aktif olmaları lazım.

Nitekim Zafer Partisi lideri Ümit Hoca, söylemleriyle partisini aşağılardan alıp, kısa sürede 6’lı masanın birçok partisinden daha yukarılara taşıdığını düşünüyorum. Vatandaşın buna ihtiyacı var ve bu bir örnektir. Kendisi göçmen- mülteci sorununu ele alarak bu noktaya geldi. Bahsettiğim Yerel yönetimlerde ki başarılar, başarı hikayeleri konusunu başaran partiler açık ara farkındalık yaratacak, Zafer Partisi modeline yakın toplumda bir reaksiyon oluşacaktır. Karasız oyları tersine çevirebilmek için AKP’nin uyguladığı kötü politikalar nedeniyle ondan ümidini kesen seçmenlere güven verecek proaktif ve kararlı çözümler sunmak şarttır. Basın ve medyanın da bu konuda ısrarla arayış içerisinde olması ve artık birbirini tekrar eden haberler ve programlar yerine kendilerini yenileyerek vatandaşa ümit veren konu başlıklarına yönelmeleri lazım.

Son olarak dikkate alınır mı bilemiyorum ama 6’lı masaya bir öneride bulunmak istiyorum;

Seçimi kazandığınızda Türkiye’nin makro sorunlarına karşı hazırladığınız projeler, aldığınız kararlar ve eylem planlarınızın sonuçlarını, hepimiz biliyoruz ki şartlar uygun olsa bile en az 2 sene sonra görmeye başlayacağız. Bu süre içinde dezavantajlı kesimler, yoksullar, öğrenciler, sosyal yardıma muhtaç kişileri sadece Belediyelerin insafına bırakmamak lazım. Covid-19 sürecinde onlar da ciddi gelir kaybına uğradılar. Ayrıca devlet kurumları yanında bu konuda en güncel envantere sahip Belediyelerdir. Hala ekmeği 1,5- 2 TL’den satmaya, tarımsal ürün ve gıda desteği vermeye çalışıyorlar.

Lütfen ortak bir karar alarak Belediyelerin dezavantajlı kesime yönelik ayni ve nakdi harcamalarına katkı sağlamak için (Öğrenci bursu- ekmek fiyatı- kreş ücreti- gıda yardımı- eşya yardımı- barınma desteği- kira desteği vb. konularda), merkezi bütçeden bu süreçte kontrollü olarak kaynak desteği sağlansın. Nasıl ki ortak projelerde en büyük mülki amirin izni isteniyor, aynı şekilde aktarılan bu kaynaklar denetimli olarak gerçek sahiplerine ulaştırılabilir.

Sevgiler ve saygılar sunuyorum.

Bilgi paylaşınca güzel
X

Şifrenizi mi unuttunuz?

Bize Katılın