Adımı soyadımı duyan bazı kişilerden Türk müsün diye soran da oldu. Aşağıdaki satırlarda içimden geldiği gibi ne olduğumu anlatacağım.
https://www.karamandan.com/haber/16107734/pasabagi-goves-koyu linkteki yazı 2023 yılında KARAMANDAN gazetesinde yayımlanmış. Köklerimizin Karamanoğullarından geldiğini biliriz. Henüz oralara gidip görmek kısmet olmadı. Konya stadyumu karşısında oturan Büyükgövez soyadı ile akrabalarımızı bulmuştu babam. Ben de birkaç kez ziyaret ettim. Annem de Kızıklar soyundandır. Dikmen’nin Büyükkızık köyünden, tahsildar Salih efendinin en küçük kızıdır. Geçen sene 94 yaşında vefat etti.
Son savaşta Karamanoğulları yenilince Anadolu ve Balkan coğrafyasına dağıtmış bizleri Osmanlı. Linkteki yazıdan da anlaşılacağı gibi savaşçıymışız. Tehlikeli görmüş besbelli. Muğla Ortaca Sarıgerme yolunda Güvez köyü vardır. Dalaman havaalanı karşısında Aşağı- Yukarı Karkın köyleri de bizim oralardan gelenler olmalı.
Dedelerimiz Sinop Gerze ilçesinin Dikmen beldesine bağlı Yaykın köyüne yerleşmişler. Karkın’dan kalkmış, Yaykın’a yayılmış derim dostlara. Gerze ile Sinop arasında Yaykıl köyü de vardır. Karıştırılır bazen. Bir zamanlar termik santral yapmaya kalkmışlardı da köylüler ve özellikle kadınlar şiddetle protesto edince vazgeçildi. Savaşçıyız ya!!
Yaykıl rahmetli babaannemin köyü. Sanırım arada bir ilişki doğsun diye mi yoksa zaten aynı kökten geldikleri için mi bilemem, arada çok uzun mesafe olmasına rağmen, dedem Yaykın’dan kalkmış, Yaykıl’dan kendisine eş bulmuş. Bembeyaz tenli, mavi gözlü çok güzel bir kadındı rahmetli babaannem. Amcam ve çocukları ona çekmişler ama nedense bizim kardeşler arasında renkli gözlü yok.
Kendine münhasır ilginç bir kişiymiş dedem. Gerze’nin tanınmış tüccarlarından olsa da evlatlarına karşı cimriymiş. Halama 23 Nisan günü doğduğu için Milli Bayram anlamında Milliser ismini koymuş. İkinci eşini köyden alınca babannem ile arası açılmış.
Dedemin babası Müderris Ömer Hulusi bey Gerze’ye kendi parasıyla Medrese yaptırmış. Altında imaretleri, içinde avlusu ve öğrencilerin eğitim gördüğü derslikleri olan ahşap medrese, doğduğum yıl 1956 Gerze yangınında kül olmuş. Türkçe harfler kabul edildikten, medreseler kapatılma kararı alınınca dedem her şeyi bırakıp önce köyü Yaykın’a bir süre sonra da dağı aşıp arkasındaki Vezirköprü’ye sığınmış. Orada da öğrencileri olduğu söylenir. Medresenin kitapları talan edilmiş. Yangına kadar Askerlik şubesi ve Jandarma kışlası olarak kullanılmış. Babam çok kızardı.!
Teğmen çıktığımda henüz yıldızları takmadan, şimdilerin ressamı sevgili kardeşim, devre arkadaşım Hüseyin KORZAY ve kardeşi Enver ile üç kafadar oto-stop yaparak, sırtımızda çadırlar, Ege ve Akdeniz gezisine çıktık. Dönüşte saç- sakal karışmış Gerze’ye uğradım. Rahmetli İrfan dayım Niyazi amcam gibi Emekli Albaydı. Meslektaşım der beni çok severdi. Ben de ona tapardım. Şark hizmetinde tipide kalınca kulakları hasar almış. Kulaklık kullanırdı. Dar uzun bir kahvede çay içiyoruz. Dip masalarda oturan yaşlıca bir amca dayıma seslendi. “İrfan sen ne zamandan beri hippilerle arkadaş oldun?” (O zamanlar hippi modası vardı.) Dayım önce duymadı. Hatta kendisine selam verdiğini düşünerek elini kaldırıp karşılık verdi. Duymadığını anlayınca tekrar daha yüksek sesle tekrar etti.
Zaten çok sinirli birisi olan dayım bu sefer duydu ve keyfi kaçtı. Geçmişte rütbe alması gerektiği halde 29 Ağustos balosunda kendisine iyi sicil vermeyip terfi etmesine engel olan alay komutanını, birkaç duble attıktan sonra orduevinin kümesine kapattığını gülerek anlatırdı.! Adı da “Deli İrfan’a” çıkmış o olaydan sonra..
Geriye döndü ve yaşlı adama seslendi. “…. ağa senin hippi dediğin bu çocuk, medrese hocan Ömer Hulusi’nin torunu, Hakkı’nın oğlu, 30 Ağustos günü teğmen rütbesini takacak komutandır” dedi.
“İrfan doğru mu söylüyorsun” diye cevap verdi ve cevabını beklemeden kalkıp oturduğum iskemlenin önünde diz çöktü amca..
Ben şaşkın, şaşkın bakarken, dayım geriye doğru yaslanıp, şah- mat etmiş satranç ustası gibi hafif tebessüm ediyordu..
Evladım ne olur beni bağışla dedi yaşlı adam. “Hocamın ailesine kötü laf etmeye ne benim, ne de kimsenin gücü yetmez. Önce ben cezasını veririm..” türü bir şeyler söyledi. Estağfurullah amca falan diyerek onu kaldırmaya çalıştım. Şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemeden.
“Hayır! Beni affettiğini söylemezsen buradan kalkmam” dedi. Tamam deyip kaldırdım ve elini öptüm.
Müderris dedemin babası Mısır’da görev yapmış bir devlet memuru. Mısırlı Ömer Efendi. Emekli olduktan sonra siyasetten uzak kalıp köyüne yerleşmiş. Ankara’ya gel deseler de gitmemiş.
Müderris Ömer Hulusi dedeme Sinop mutasarrıflığı teklif edilmiş, ben bilim adamıyım, siyaset işlerinden anlamam deyip reddetmiş. Daha önce de İstanbul’da hukuk müderrisi olarak görev yapmış. Bir ara Mecelle’yi yazan heyetin içinde olduğunu duysam da, kanıt bulamadım. Demem o ki, savaşçı köklerimiz olsa da, atalarım bilimden hiç kopmamış. Ben de teğmen çıkıp TSK’da görev yapsam da, dönüp dolaşıp kitap yazarken buldum kendimi.
Bazen, “Yerel Yönetimler siyasetten arındırılmalı” derken, haydi yazarlık bulaştı da, siyaset dışı kalmak da mı dedelerimden bulaştı acaba diye aklıma gelmiyor değil..! İstifa ettikten sonra çok fırsat geçti oysa..
Türk Tarih Kurumu sayfalarında dedem ve medreseye ait bilgiler var. Rüştiye madalyası ve padişah tarafından verilen Berat benim emanetimde.
Eskiler “Huydur çeker” derdi. Babam da kendince makaleler hatta şiirler yazardı. Bir de şiir kitabı bastırdı. Bulabildiğim makalelerini bloğumda ATADAN DEDEDEN KALANLAR köşesinde paylaşıyorum. Hepsine rahmet diliyorum.
Yazarlık genlerim ile Türk soyum Karamanoğulları ve Atadan Dededen yani.
GÖĞEZ soyadım ile gurur duyuyorum. Ağırlığı çok fazla. Umarım atalarımıza layık bir hayat sürüp, devlete- milletime hizmet yolunda hayatımın sonuna kadar mücadele etme gücüm ve fırsatım olur.
Kendimden bahsettiğim için affola.
Ne iyi etmişsin! Ben de bazı bilgileri tazeleme fırsatı buldum bu vesileyle. Kalemine, zihnine sağlık kardeşim.
Atalarımızla gurur duyuyoruz.
Allah hepsine gani gani rahmet eylesin. 🙏
Ablan
Cevap için teşekkürler güzel ablam..
Ben de kırcaaliden 1950de göç etmiş bir TC vatandaşıyım. Karamanlı oluşunuz bana kendi daha belirsşz hikayemi anımsattı… Kırcaaliye evladı fatihan olarak Karamandan geldiğimiz şeklinde duyumlarım olmasına karşın, kimlerdensinizin bende karşılığı ne yazık ki yok. Daha fazlasını bilmiyorum, araştıramadım da. Eşit bir TC vatandaşı olmanın dışında bir isteğim olmadı, TCnin yatılı okullarında okudum. Babam o zamanlar gözde bir meslek sayılan mekanik masa ve kol saatleri tamircisi, Dedem ise kırcaalinin okumuş yazmış bilinenlerinden Yusuf hoca idi. Evimizi beş yıl kadar önce ( ivan vazov cad.11) buldum. Çocukluğumun anılarından hemen tanıdım. Bir Türk almıştı ve eve dokunamadığından ve eskisi gibi yaptıramıyacağından bahçesine yaptığı başka evde yaşıyordu. Her görüşümde biraz daha dökülmekte olan evin (resimleri var), 2025 yazındaki son gidişimde yerle bir olup alanının belediyece temizlendiğini gördüm… hüzünden başka bir şey kalmıyor sonunda… herşey gibi..
Teşekkürler üstadım.
Yazınızdan ne kadar hüzünlü olduğunuzu anlıyorum.
Şu an bu ülke için hep birlikteyiz ve bıkmadan usanmadan çalışacağız.
Saygılarımla