Ekim 1998’de GÜNEY EGE GAZETESİNDE yayınlanmıştır.

Bizim zamanımızda ortaokul Türkçe kitabında, bugün 40’lı yaşlarda olanların hatırlayacağı gibi “Bakmak ve Görmek” başlıklı bir konu vardı. Herkesin bakabildiği halde, hatayı- başarıyı- problemi- iyiliği- kötülüğü vb. göremeyebileceği anlatılıyordu.

Merkezi ve yerel kamu yöneticileri seçilerek veya atanarak getirildikleri görevlerinde başarılı olabilmek için yanlarında projelerini de getirirler. Bunlara göre yeni hedeflerini belirlerler. İlk günler çabuk geçer. Birkaç ay sonra “Görenler” uygulamadaki başarıları, problemlerin çözümündeki becerileri gördüğünde vaat ve söylemlerde tutarlık olduğunu gören vatandaşlar için artık onlar kendilerini kanıtlamış başarılı yönetici olur.

Ancak bazı kurumlarda bu dinamizm sürekli olmayabilir. Rutin çalışmalar, sınırlandırılarak hedeflerden sapmalar ile kaçan fırsatlar sezinlenir. İşler oluruna bırakılmaya başlanmıştır. Siyasette bunlara “yorgun” diyorlar. İşletmelerde ise biz iktisatçılar “işletme körlüğü” diyoruz. Çünkü hata bir kişide değildir. Yönetim kademesi bir takımdır.  Takımdaki herkes başarıya odaklanmalıdır. Sürekli olayların içinde kalıp, tepeden bakamazsan, kurumsallaşamayıp doğru şekilde yetki devri yaparak denetim görevini yerine getiremezsen sorumluluğun asıl sahibi sen olursun.

Bu sürecin başlamasının bir başka nedeni de; Eğer yöneticiler getirildikleri göreve uygun değilse, örneğin beş yıl için seçilen belediye başkanının hedefleri- projeleri ve hayalleri iki yıl sonra tükenmiş ve yerine yenilerini koyamıyorsa, günlük işlerin içinde kaybolup kazasız belasız görevin bitmesini bekliyorsa deniz bitmiş demektir.

Yöneticiler bu duruma düşmemek için sekreterlerinden başlayarak vizyon sahibi danışmanlar- kadrolar edinmelidir. Eğer seçtiği ekip onu taşıyamıyorsa derhal değiştirmeli.

Bakalım gelişmiş dünya devletlerinde bu iş nasıl oluyor?

İngiltere’de yıllardır iktidara gelemeyen sosyal demokratlar genç bir liderle, Amerikalılar da bozuk ekonomilerini yine genç bir lider olan Clinton ile çözdüler. Gençlik tek etken değildi. Daha önce yüzü eskimemiş olmak ve yıllarca uygulanan parti politikalarına da bu gençlik aşısını yaparak halka anlatmak da çok önemliydi ve başardılar.

Profesyonel işletmeler ise böyle durumlarda işten el çektirdikleri yöneticinin yardımcısını değil, dışardan bir kişiyi getirerek dinamizminden ve birikimlerinden yararlanmayı tercih ederler. Yani işletme içinde olup da aynı körlüğe alışmış kişilerin aynı hataları yapmasını istemezler.

Şimdi soruyorum; Bölgemizde işsizliği azaltıcı, ticaret ve sanayiyi geliştirebilen, alt yapı sorunlarını çözebilecek birikim ve irade sahibi, kültürel ve sosyal yaşamı geliştirebilecek, kısaca yaşanılası bir belde yaratacak lider/ yöneticinin ardından hangimiz gitmeyiz?

Peki kim bu insan? Bildiğim bir şey varsa kesinlikle aramızda olduğudur. Belki küsüp buraları terk etmiş bir hemşerimiz, belki işinde gücünde koşuşturup zamanla yaptığı uyarılara rağmen henüz fark edilmeyen bir iş insanı. Dışardan ithal yöneticilere umut bağlamayı bırakarak, içimizdeki cevheri ortaya çıkarmak zorundayız.

Bundan 30- 40 sene önce doğru insanı bulmak zor olabilirdi. Bugün belki bazı zorluklar yine var. Yetişmişler arasından farklı siyasi görüşlere sahip kişilerden hangisinin bize en uygun hizmet edebileceği gibi.

Küçük bir sır vereyim. Özellikle yerel yönetimlerde siyaseten değil, liyakaten tercihler yapabilirsek hiç sorun yaşamayız. Saygılarımla.

AHMET BAYBARS GÖĞEZ

Bilgi paylaşınca güzel
X

Şifrenizi mi unuttunuz?

Bize Katılın