Eski bir yazı olmakla birlikte, yaşadığımız salgın ve ekonomik krizle boğuşurken, üstüne siyasi krizi de koyunca toplumda ki mutsuzluğun, umutsuzluğa dönüşmeye başladığını hissederek üzerinde bazı eklemeler yaparak belki katkısı olur ümidiyle sizlerle yazımı paylaşmak istedim.
Günlük ticari yaşamda işletmelerdeki birim yöneticileri, genel müdür ve yönetim kurulu üyeleri, yoğun bir koşuşturma içinde problem çözmeye odaklanmış olarak adeta engelli koşu parkurunda gibidirler. En mutlu oldukları zaman, problemin giderildiği ve işlerin yoluna girdiği andır. En stressiz ve rahat oldukları zaman ise paraların düzenli gelmeye başladığı, kabarık banka hesapları ve çek-senet tahsilatlarıdır. İşte bu noktada kazanılmış ciddi bir başarıdan söz etmek durumundayız.
Kimsenin huzurunu kaçırmak istememekle birlikte, bu pembe tablonun, tehlikeli bir dönemece girildiğinin de habercisi olduğunu hissetmek gerektiğine inanıyoruz. Yani deneyimli yöneticiler böyle düşünürler. Çünkü önemli olan uzun dönemde istikrar ve gelişmeyi yakalayarak, kurumsal yapılanma (devlette yapısal reformlar) ile sorunların çözülmesi ve üst yönetimin daha stratejik kararlar alınmasıdır. İktidarlar için de geçerlidir bu tehlike. Fazla rehavete kapıldıklarında işler bir anda tersine dönüverir.
Askerlik biliminin gerçeklerine göre yukarıdaki durumda kazanılmış bir savaştan söz etmek mümkün değildir. Belki bir mevzide (savunma hattında) tutunmaktan veya hedefe doğru ilerlerken yol üstünde ki, piyasayı daha iyi gözetleme ve ateş- penetrasyon imkanları sağlayabileceğimiz küçük bir tepecik ele geçirmiş olduğumuzu kabul etmemiz gerekir. Yani kazanımımız küçük birlik (muhasebe-pazarlama ve/ veya üretim departmanı) seviyesinde ki taktik bir başarıdır.
Yöneticiler ve liderler ancak stratejik başarılardan mutlu olmalıdırlar. Bu ise bilindiği gibi hedefe kilitlenerek, tüm birimlerin enerjisi ve toplamının yarattığı ekip ruhunun sonucundaki sinerji ile (takım oyunu) mümkündür. İşte bu noktada liderin aldığı stratejik kararların önemi ortaya çıkar.
Piyasa dengeleri, ekonomik avantaj ve engeller, üretim, hammadde, iletişim olanakları v.b.ile sahip olduğu insan gücü (uygulayıcılar ve planlayıcılar) kaynaklarını, istihbarat sonuçlarını, kendisi ve rakiplerinin olanak ve yeteneklerini karargâh (danışmanlarının) öneri ve teklifleri ile en iyi şekilde değerlendiren komutan (lider) için artık o kritik sorunun “NASIL’ın” cevabını verme, yani KARAR’ını bildirme sırası gelmiştir. İşte bu noktadan sonra kazanılmış ve/ veya kaybedilmiş bir savaştan söz edebiliriz.
Bu cevabı astlarından ve karargahından bekleyerek “onlara insiyatif verdim” deme lüksüne hiçbir lider sahip değildir. Zaten o şekilde hareket eden yönetici de lider değildir. Başka açıdan bakıldığında ise liderin, danışmanlarını ve astlarını da en doğru şekilde çalıştırıp kendisinin alacağı kararlarda hata yapma riskini minimuma indirgemesi gerekir.
NASIL’ın doğru cevabını (Stratejik kararı) alan lider, sorumluluğunun da bilincindedir. Yetki ve sorumluluk kavramlarının zaman, zaman karıştırılıyor olmasının altında da bu bilinç yatmaktadır. İster Türk Ticaret Kanunu, isterse mali ve hukuki piyasalar açısından çok net olarak tanımlanmış olsa da, bir başarısızlığı astlarına ve karargahına (danışmanlarına) atma telaşında olan yöneticiler, siyasetçiler hatta iktidarlar az değildir. Tabii ki hoş da karşılanmamaktadır. İyi bir lider, yönettiği kurumda “yaptığı ve yapmadığı her şeyden sorumlu” olup, başarısızlık ve olumsuzluk hallerini dahi sahiplenerek onları başarıya dönüştürme azim ve kararlığını gösterebilme becerilerine sahip olmalıdır.
Peki ekonomik koşullar, teknolojide ve pazardaki gelişmeler, yakalanan fırsatlar v.b. nedenlerle bu stratejik karar (ana hedef) değiştirilemez mi? Hayır efendim değiştirilemez. Belki revize edilebilir. Uygulamada ediliyor da. Çünkü revize edilen karar yeni bir hedefi tarif etmez. İstikamet ve stratejileri değiştirmez. Ancak bu çok sık olmamalı. Aksi halde astlarınıza, organizasyonunuza ve vatandaşlara değişikliği anlatamazsınız ve bozguna uğrarsınız. Buna en iyi örnek kısa, net ve içinde her şeyin tarif edildiği, büyük Atatürk’ün bir cümlelik kararıdır. “İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri”
AHMET BAYBARS GÖĞEZ