Fransızcadan Türkçeye “Maçon= Duvarcı ustası” olarak geçer. Fransız alfabesinde “ç” harfi yoktur. Kural dışı yazılan “ç” harfi “s” olarak okunur. Bu kelime sözlüğe İngilizceden girmiş olabilir. Zira 15’nci asırda İngiltere duvarcı ustaları birleşerek “Maçon’lar cemiyeti” isminde bir dernek kurmuşlar. Başlangıçta belli bir mesleki birlik kapsamında olan bu derneğin, sonradan nasıl olup da siyasi amaca hizmet eden çok yönlü bir teşkilata dönüştüğü henüz açıklık kazanmamıştır.

İngiltere’de “Meşrik- i Azamlık” seviyesinde örgütlenen cemiyetin= derneğin Biritanya imparatorluğu çapında genişlemesi çok ilginçtir. Konunun daha ilginç olan tarafı, cemiyetin usul ve yöntemlerinde kullanılan deyimlerin İbranice kökenli olmasıdır.

Mason cemiyetinde sembol isim “Hiram Abiff- Abi” dir.” (Bak. Wikipedia) Tevrat’ta Süleyman mabedini inşa eden Sur’lu ustanın adı olarak geçer. Bir mimarı uluhiyet (TDK göre Tanrılık sıfatı) derecesine kadar çıkarıp ona yaratıcılık sıfatı eklemek Yahudi dehasına mahsus bir örnek olsa gerek.

Evet beyler, dünyanın dört bucağına yayılan Mason’lar, istedikleri kadar “biz dinlere düşman değiliz” desinler, din saydıkları Mason doktrininin başında “Hiram usta/ abi” efsanesi yer alır.

Bundan sonra Masonluğa giriş merasimleri, toplantı ayinleri ve 33’ncü dereceye kadar çıkan rütbelerde kullandıkları unvanlarla konuya açıklık getireceğim.

Masonluk 1716 yılında İngiltere’den Fransa’ya atlamış ve Fransız “Meşrik- i Azamlığı” teşekkül etmiştir= kurulmuştur. Bir sene sonra da Türkiye’ye sıçrayarak Galata’da bir loca açılmıştır. Yerli Hristiyanlar, Levantenler bu locanın kurucularıdır.

Mustafa Reşit Paşa Londra sefirliği= büyükelçiliği avdeti= dönüşü sonrası 1852 yılında Galata Kulesi civarında İskoçya’ya bağlı bir loca açmıştır. 1856’da Fransızlar Beyoğlu’nda ikinci localarını, peşi sıra Rumlar Selanik, Serez, Yanya, İzmir ve Beyoğlu’nda localar açtılar. Loca yarışı Türklere de sıçramıştı. 1908’de Resne, Vatan, Muhibban- ı Hürriyet ve Vefa locaları birbiri ardına açılarak, 1909’da Türkiye Meşruk- i Azamlığı kuruldu.

Beynelmilel= uluslararası özelliğe sahip Masonluğun din ve milliyet farkı gözetmeksizin her çeşit insanı çatısı altında toplaması tesadüf= rastlantı değildir. Türkiye’de farklı şehirlerde ayrıca localar açılmıştır. Bunların her birinde azınlık mensupları ile Türk’ler arasında güya kardeşlik ilkesi benimsendiği için, birbirlerine “birader” tabirini= sözcüğünü kullanırlar. Moiz birader, Haçik birader, Marko birader, Şeref birader gibi. Bu ortak “biraderlik” ilkesi ile güya insanlığa yeni bir hizmet anlayışı getirdiklerini kabul ettirmek istiyorlardı.

Masonlar kendi itiraflarıyla din ve milliyet kavramlarını kesinlikle reddediyorlardı. Bu teşkilata beynelmilel hüviyet= kimlik empoze edenler kimlerdi? İngilizler mi, Almanlar mı, Fransız veya İtalyanlar mı? Elbette hiç birisi değil. Dünyaya hükmetme tutkusu içinde bin yıldır, hatta daha da eskilere dayanan bir hazırlığın peşini bırakmayan Yahudilerdir.

Dünyada aşırı milliyetçilik ve dinciliğin kendi tekelinde kalmasını isteyen tek millet Yahudilerdir. Başkalarını insanlık idealinin uydurma prensipleri içinde uyutup, bir potada eritme taktiği, onların dahiyane buluşudur.! Tekellerine aldıkları fanatizm ve ırkçılık, başkaları için büyük suçtur ve affedilemez.

Masonlar dünyanın her yerinde, kendilerinin, bulundukları toplumun seçkin kişileri olduğuna inanır. Doktor, mühendis, maliyeci, politikacı, gazeteci, tüccar vb. ne olursan ol, ancak locaya kayıtlıysan seçkin ve onurlu bir kişiliğe sahip olabilirsin. Bu bir nevi asalet unvanı şeklinde mütalaa ediliyor= yorumlanıyor.

Türk masonları arasına, aslında Türk kimliğini benimsemiş bazı önemli zevatın da girdiği olmuştur. Bunlar Masonluğun mahiyetini= içeriğini bilmedikleri halde, çevresindeki dostlarının teşviki ile farkına varmadan katılmışlardır. Sonra da pişmanlık duyarak ayrılmışlar. Türkiye’nin en önemli hukuk otoritelerinden birisi olan Prof. Kenan ÖNER gibi.

Mason misyonerler genellikle üniversite gençlerinin devam ettiği lokallerle meslek odalarına ve malum kulüplere sokulurlar. Gözlerine kestirdikleri zeki ve uyanık gençlere yanaşır, onların hassasiyetleriyle ilgili bilgi toplarlar. Masonluk hakkında düşüncelerini sorarlar. Aldıkları cevap olumlu ise, artık iş davete kalmıştır.

Daveti kabul eden genç, Mahfel’de üstatlarla tanıştırılır. Kabul merasimine= törenine hazır olup, olmadıkları sorulur. Tamam derse harici gizli bir hücreye getirilerek; su, toprak ve ateş tecrübelerinden geçirilir.

Üstat, gence buraya niçin geldiğini sorar. O da “nur ve ziya için geldim” cevabını verir. Daha bunun gibi nice sorulu- cevaplı merasimlerden geçtikten sonra, Masonluk idealine bağlı kalacağına dair bir vasiyetname imzalatırlar. Üstatlar, aralarına alacakları kişinin dürüst bir Mason olacağına dair birbirlerine taahhütte bulunur.

Böylece birinci derece olan “çıraklık” rütbesinden başlamak üzere adım, adım 33’ncü dereceye kadar yükselirler. 33’ncü derecede birçok unvan vardır. Hâkim müfettişi azam, Üstad- ı azam vb. unvanlardan sonra en büyük rütbe “Meşrik- i Azam” rütbesidir.

Masonlar dışarıda birbirleriyle karşılaştıklarında kıdemlilere olağan üstü saygı gösterisinde bulunurlar. Bu gösteri tamamen örfi ve yapmacıktır.

Masonların batılı ülkelerde ve Türkiye’de yayınladıkları pek çok dergi ve gazeteleri vardır. Bunlardan biri olan (Acacia) Akasya dergisinde ne niyet ve amaç güttüklerine dair açık beyan ve itirafları vardır. Bunları kısmen dahi burada açıklamam için sayfalar dolusu yazmam lazım. Ne gereği var! Hepsinin ortak özelliği dinlere karşı savaşı sürdürmektir.

Dinler, onlara göre insanın hür düşüncesine, fikri gelişmesine kısıtlama getiren modası geçmiş bir takım hurafe ve baskı kurallarıdır. Modern insanın böyle katı kurallara boyun eğmemesi gerekirmiş.

Allah’a, Ahirete, Haşre= birlikte olmaya, ruha vb. inananların tümü onlara göre; cahil, yobaz ve düşüncesiz kimseler arasından çıkmaktadır.

Mason olmadığı halde inançsız pek çok insan ile karşılaşırız. Bunlar Masonlarca akıllı ve sağ duyuludur. İsterse okur- yazar dahi olmasınlar.

Masonları sosyal ilişkilerinde bir araya getiren kulüpleri vardır. Buralarda zaman, zaman aile toplantıları yaparlar. Genellikle bu kulüplere üye olmayanlar kabul edilmez. Tüccar kulübü, batı kulüp dedikleri bu özel yerlerde politik ve önemli ticari konular görüşülür. Velhasıl ülke çapında önemli konuların görüşülüp, büyük işlerin paylaşıldığı ve siyasete yön verildiği yerlerdir. Aklımda kalanların birkaçı; Rotary, Lions, Serkildoryan, Yat kulüp vb.

Mason olmanın avantajı çoktur. Örgütlü oldukları için birbirlerine kollektif destek sağlamakta zorluk çekmezler. Yüksek sosyeteyi bunlar temsil eder. Ülke ekonomisini çıkarlarına göre adeta aralarında paylaşırlar. Bu üstünlüğü kendileri için doğal hak kabul ederler. Yalnız Türkiye’de mi? Tabii ki hayır. Kulüpler, milletler arası hüviyete sahiptir.

Masonların bugün en güçlü oldukları ülke ABD’dir. Bu ülkenin dünyada süper gücü temsil etmesi çok işlerine yarar. Serveti, basını ve medyayı ellerine geçirdikleri için işlerine gelmeyen her türlü çılgınlığı, saldırganlığı ve ülkenin bekası söz konusu olan konulara müdahale etmekte sakınca görmezler. 1955’de sahneledikleri Şikago yürüyüşü en iyi örnektir. İslamiyeti hedef alan bin bir figürlerle yollarda uzun konvoylar oluşturmuşlardır.

Yüzlerce locaları vardır. Bu locaların birçoğuna Müslümanlarca kutsal isimleri vererek, Siyonistlerle birlik olduklarını açığa vurmuşlardır. Mekke, Medine, Allahu ekber locası vb.

İslam düşmanlarının bunca saldırgan davranışlarına karşılık, mütevekkil= inanç sahibi ve acz içinde bekleyen Müslümanlar suçsuz mu? Asla olamaz. Bu uyuşukluk ve tembellik devam ettiği sürece de kaçınılmaz son değişmeyecektir. Böyle Müslümanlık olmaz.

HASAN HAKKI GÖĞEZ

1995 İSTANBUL

Bilgi paylaşınca güzel
X

Şifrenizi mi unuttunuz?

Bize Katılın