Bugün 30 Kasım 2018 ve Sermaye Piyasaları Kongresindeydim.
Ülke olarak en büyük sermaye altyapısı İstanbul Borsasında.
Dolar artmadan önce borsaya kayıtlı tüm şirketlerin değeri 250 milyar $ iken eylülde 126 milyar $, bugünlerde 150 milyar $ olmuş.
ABD 24,5 trilyon $,
Japonya 10 trilyon $,
İngiltere 4,5 trilyon $,
Hindistan 2 trilyon $
İstanbul Borsası halka açıklık oranı %30- 33. Dolayısıyla 45- 50 milyar $ işlem görüyor. Bunun da 2/3’si yabancıların elinde. “Haydi çıkıyoruz” deseler 30 milyar $ gider. (Eylül 2020 itibariyle yabancı yatırımcının yıl içinde 15 milyar $ hisse ve DİBS çıkışı oldu.)
1980’li yıllarda hisse alım- satımı, 2000’den itibaren opsiyonlu- vadeli işlemler yapılıyor.
ISO 100 şirketin 30’u borsada. Denetim- raporlama- aile şirketlerinin kurumsallaşmaya yanaşmaması, KKKŞ- KAMU KAYNAĞI KULLANAN ŞİRKETLERİN de (Sayıştay raporu örneğinde ki gibi) denetim dışı ve arpalık olarak kullanılması nedeniyle sermaye piyasaları sığ ve gelişemiyor.
Bu kongrelerde bir bardak suda fırtına kopartıyorlar.
Bu arada bankacılık ve sigorta sektörümüzün de %70 + sı yabancıların elinde ama sektör uluslararası sistemlere uyumlu değil. Uluslararası bankacılık ve sigortacılığı bilen uzman sayımız da sınırlı.
Yabancılar ortağı/sahibi oldukları bankalarda kendi ülkelerinde ki banka-sigorta anlayışını neden Türkiye’de uygulamaz? Yoksa sorun Türk yöneticilerinde mi?
Kayıtsız ekonomi cenneti olmak işlerine mi geliyor gibi sorular akla geliyor.
Bu durum sürdürülebilir mi?
Gerekli yapısal reformlar yapılmadığı sürece bu ve benzer kongreler ancak “körler sağırlar birbirini ağırlar” kongresi olmaktan öteye geçemez.
Sevgiler ve saygılar sunarım.
AHMET BAYBARS GÖĞEZ
KASIM 2018