Ülkemiz tüm Dünya’da yaşanan çevresel etkilere bağlı olarak ciddi bir kuraklık ve susuzluk yaşarken, buna bağlı olarak yaşadığı enerji sorunlarıyla da baş etmeye çalışıyor. Neredeyse her gün basın ve medyada bu konuda çıkan haberlerle, çözüm önerileri sunulmaya çalışılmaktadır. Hemen, hemen herkes yenilenebilir enerji kaynaklarımızın değerlendirilmesinin önemi konusunda hemfikir.
Cumhuriyetimizin 84’ncü yılını kutlamaya hazırlandığımız bugünlerde, geçmişe bakınca alınamayan ve geç kalınan tedbirler ve günlük politikalara yoğunlaşmak yerine, konutlarımızda uygulamaya bir türlü başlanamayan izolasyon- enerji verimliliği tedbirlerinden, çarpık kentleşmeye, ülkece sahip olduğumuz güneş, jeotermal, rüzgar enerji kaynaklarımızı değerlendirilmeyip, ithal ve karbon emisyonu üreten petrol bazlı ısınma ve sanayi tesislerinin kurulmasına izin verilmesine kadar politikasızlıklar sonucu geldik bu günlere. Yani hiçbir şey tesadüf değil. Felaketi öngörememek ve bizi yöneten siyasi kadroların aymazlığıyla şimdi “Ne yapacağız?” diye soruyoruz birbirimize. Bu kadar zor mu bu işleri başarmak? Sanki Amerika’yı yeniden keşfedeceğiz. Yapılması gerekenlerin hepsi biliniyor aslında. Yüzlerce makale ve haber var uzmanlarımızın yazdığı ve bilim adamlarımızın görüşlerini yansıtan.
Son dönemde TBMM’de çıkartılan Yenilenebilir enerji kaynakları kanunu, Jeotermal kanunu, Enerji verimliliği kanunu gibi konumuza destek veren gelişmelere rağmen, henüz yönetmeliklerin çıkmaması nedeniyle yatırımlarda girilen bekleme donemi sonunda neler olacağını bilemiyoruz. Görünen o ki bu konuda atılması gereken daha çok adim var. En önemlisi de halkın ve özellikle de yeni vekillerimizin bilinçlendirilmesi. Bence ilk günden başlayarak asıl gündemleri bu konu olmalı.
Bunca sıkıntı ve problem yaşanan enerji sorunlarımıza rağmen, geçmiş hükümetler döneminde alınmayan tedbirler ve politika eksikliklerimiz malumken, bugünkü hükümetin politika belirleyicisi Diş İşleri Bakanlığı web sayfasında “Türkiye’nin Enerji Politikası” nı okuyunca şok oldum. En son 01.11.2006 tarihinde güncelleştiği anlaşılan sayfada yazılı enerji politikamız eğer böyleyse, “bizim bu durumlara düşmemiz kaçınılmaz” dedim kendi kendime. Kısaca; Doğalgazı şuralardan, petrolü buralardan almaktan bahsediyor. Yenilenebilir enerji hakkında tek laf yok. Aşağıdaki linki tıklayarak metni okuyabilirsiniz. Eğer bulamazsanız muhtemelen silinmiştir. Ben sakladım. http://www.mfa.gov.tr/MFA_tr/DisPolitika/AnaKonular/TurkiyeninEnerjiPolitikasi/
Bir vatandaş olarak bu politikaya olan itirazımı bakanlık bilgi edinme birimine 06.08.2007 de yaptım. Gelecek olan cevabı da sizlerle paylaşacağım. Başka şeyler de yazılabilirdi ama benim başvurum;
Sayın bakanım,
WEB sitenizi incelediğimde “Türkiye’nin enerji politikası” başlıklı açıklamanızı Türk vatandaşı olarak içime sindiremedim.
- Kabul edilen jeotermal kanunu, Yenilenebilir enerji kaynakları kanunu, enerji verimliliği kanunu gibi öz/ yerli kaynaklarımıza yönelik enerji ihtiyacımızı karşılamaya dönük yaklaşımlar neden Diş İsleri Bakanlığı web sayfasına yansıtılmamış?
- “Türkiye’nin enerjide giderek artan miktarlarda ithalatçı konumda olduğundan” bahsedilmektedir. Neden Türkiye’nin doğal enerji kaynakları ile kendi enerjisini üretme ve giderek ithalatı artan değil, azalan bir enerji üreticisi olması hedeflenmemiştir?
- Türkiye’nin bir enerji köprüsü olmasına evet ama başta ısınma olmak üzere, elektrik üretimi, tarım, balıkçılık ve küçük yerleşim birimlerinde özendirilecek yenilenebilir enerji kaynakları ağırlıklı proje ve politikalarla henüz %10 kapasiteye dahi ulaşamadığımız rüzgar, jeotermal, güneş, biogaz vb. yenilenebilir enerji kaynaklarımızın yaygınlaştırılmasıyla iyi bir tüketici olma hedefimiz yanında, iyi bir üretici olma stratejik hedefimiz olduğunu sizin enerji politikalarınız arasında görmek mümkün değil mi? Bu söylemin uluslararası düzeyde bir sakıncası mı var?
Başbakanımızın bir sözü var. “Ben bu bürokrasiyi bir türlü aşamıyorum” diyor. Kanun çıkıyor ama devamında çıkması gereken yönetmelikler ya çıkartılmıyor, ya da çok geç kalınıyor. Denetleme sistemi zayıf. Cezalar yazılsa da bir af, hepsi çöpe gidiyor. Vatandaş da nasılsa af gelecek diye gereğini yapmıyor. Sağduyulu vatandaş kanun ve yönetmeliklere uygun iş yapmaya kalktığında karşısına yine bürokrasi engeli çıkıyor. Anasından emdiği burnundan geliyor. Adeta bürokrasi vatandaşa ne kadar zorluk çıkarırsa, o kadar iyi olduğunu kanıtlamanın peşinde. Belediye başkanları ve özellikle de BB ilçe belediyeleri “Tüm yetkilerimiz elimizden alındı” diye yakınıyor. Bari denetim yapın. Ama adaletli bir şekilde. Ona da yanaşan yok. Vatandaşla karşı, karşıya geliriz. Tam da secim donemi yaklaşırken, olmaz deyip kaçıyorlar. Peki kim bu işleri düzeltecek?
Bunları biliyor musunuz?
– Israil’de evine güneşten elektrik elde etme sistemi kurmayana belediyeler oturma izni vermiyor.
– AB’de çatıların kalınlığı 40 cm. Türkiye’de 10 cm.
– Temel izolasyonu binalarımızda yok. Olsa deprem riski en az %20 azalır.
– Duvarlarda ısı izolasyonu hala denetlenmiyor. Enerji verimliliği kanununa göre de mevcut binalarda 2012 ye kadar denetlenmeyecek.
– AB’de yenilenebilir enerji elde edenlerden devlet elektriği 10-15 centten alıyor. (Bizde 5- 5,5 cent)
– BM ve Dünya Bankası kendi elektriğini üretene uzun vadeli, geri ödemesiz kredi veriyor.
– Dünya’da güneşten elektrik elde etme konusunda en şanslı ülkelerden birisiyiz. Ama hala bir güneş enerji paneli üretme tesisimiz yok.
– 200 KW’a kadar kendi elektrik enerjisini üretenlerden hiçbir ruhsat, izin ve belge istenmiyor.
– Bölgesinde jeotermal enerji kaynağı olan beldelerde, konutların ısıtılmasında öncelikle bu kaynak kullanılacak diye kanunda yazıyor. Valiliklerce bu konu takip ve denetlenmesi lazım. (İzmir’de tam tersi. Öncelik doğalgaz.)
– Türkiye’nin AB uyum surecinde çevre ile ilgili eksikliklerinin giderilmesi için 70 Milyar Euro lazım.
Daha önce de yazdığım gibi hepimiz iflah olmaz bir çevre, enerji ve su takipçisi olmak zorundayız. Gelişmesini tamamlamış ülkeler karbon dioksit gaz salınımı yönünden avantajlı konuma sahiptir. Kyoto protokolü standartlarına daha kolay ulaşılabilir. Ancak Türkiye tek başına Dünya karbon emisyonunun %’1,3’ünü üretebiliyor. Bunun için de diğer sanayileşmiş ülkeler gibi Kyoto anlaşmasını imzalayamıyor. İmzalarsa büyük bir bütçe ayırarak olumsuzlukları gidermek zorunda kalacak ve muhtemelen de birçok sanayi tesisini kapatarak issizler ordusuna yüzbinleri ekleyecek. (2009 yılında Türkiye taraf olmuştur.) https://www.mfa.gov.tr/kyoto-protokolu.tr.mfa
Geleceğimiz olan çocuklarımıza daha iyi bir ülke bırakmak için lütfen duyarlı olalım. Yapabileceğimiz çok şey var. Umursamaz davranıp, “Bana ne” diyemeyiz. Uyanmamız için daha neler olması gerekiyor?
Saygılarımla,
Ahmet Baybars GÖĞEZ
AGUSTOS 2007
Trackbacks/Pingbacks