Merkez bankası başkanı “Faiz benim en büyük cephanem, kriz olmadan kullanmam” dediği günlerde, sayın Zafer ÇAĞLAYAN “olmaz öyle şey” dedi. Bütçe hedefleri arasında dolaysız vergileri arttırmak varken, bütçe açığını kapatmak ve hedeflerin şaşmasını engellemek için bildik yöntem olan, bazı dolaylı vergilere %10 civarında zam yapıldı hükümet tarafından. Kısa bir süre önce yapılan benzeri zamlar için de “ayarlama” denmişti. Galiba iyi ayarlanmamış veya Allah muhafaza ayar tutmuyor mu acaba dedi erenler?
Ben bu gelişmelerden ortada bir kriz havası olduğunu, kısa süre içinde bu krizle baş başa kalabileceğimizi, yumuşak karnımız olan cari açık nedeniyle de krizi atlatabilmek için ekonomi yönetiminin ek kaynak yaratmak zorunda olduğunu anlıyorum. Herkes gibi!
Bilinenleri tekrar etmek niyetinde değilim. Uzun dönemdir tartışılan ancak krizi kendisine yakıştıramayan da aynı ekonomi yönetimi. Sayın maliye bakanımız açıkça 10 milyara ihtiyaç olduğunu defalarca basın üzerinden açıkladı. “Bütçe tutmuyor!” Fakat bu arada IMF’e 5 milyar USD, Mısır’a 2 Milyar USD verdiğimizi de basından öğrendik. Suriye’den gelen mülteciler için de bugüne kadar en az 2 Milyar USD harcandığı sır değil. Topla, çıkar kabaca 15 milyar TL. Sorulduğunda bunların mali bütçeyle ilgili olmadığı, hepsinin bir anda ödenmediği, başka bir şey olduğu gibi açıklamalar yapılacağını tahmin edebiliyorum.
Basit bir soru soralım o zaman. Bütçe neden tutmuyor veya tutmaz? Bu işin daha uygun bir çözümü var mı?
Demek ki bütçe giderleri, mevcut gelirlerle karşılanamıyor veya bütçede öngörülen giderler ve/ veya gelirler tahmin edildiği gibi gerçekleşmedi. Bunun dışında ki ihtimal, bütçenin yanlış yapıldığı manasına gelir ki, maazallah tüm dost- düşmana kendimizi güldürürüz.
Aile bütçesinde olduğu gibi gelirler, giderleri karşılayamazsa ya harcamalar kısılır, ya ek gelir yaratılmaya çalışılır, ya da krediniz varsa borç alınır. Eğer borç alabilecek krediniz de yoksa kredi kartlarına yüklenirsiniz. Gelirinizde yakın zamanda yükselme beklentiniz varsa borç almak sorun doğurmaz. Faiziyle öder kapatırsınız. Krediniz ve kredi kartınız yok, harcamalarınızı kısmaya niyetiniz de yoksa durum vahimdir. Komşunuzdan, arkadaşınız veya yakınlarınızdan borç istersiniz. Eğer geçmişte de borç istemiş fakat geri ödemekte zorlanmış veya hala ödeyememişseniz muhtemelen talebiniz karşılık bulmayacaktır.
Baktığımızda ihracat gelirleri düşmüş, güvenlik harcamaları konjonktürel siyasi gelişmeler nedeniyle artmış ve önünde uzun bir kış dönemi olan ekonomi yönetiminin işi gerçekten zor görünüyor. Dışa bağımlı enerji ihtiyacı tam da seçim arifesinde, muhtemel bir doğalgaz krizini tetiklerse, vatandaşın tepkisini çekmeyelim diye ince hesaplar yapılıyor galiba. Haklılar da. Hiç sırası değil.
Bütçe ana gider kalemlerine baktığımızda hala eksi bakiye veren sosyal güvenlik harcamalarını, yeni açılan memur (Polis, öğretmen v.b) kadrolarla daha da artan personel harcamalarını, KİT görev zararlarını, KİT’ler ve Kamu kaynağı kullanan şirketlere yapılan borç verme işlemlerini, yerel yönetimlere yapılan transferleri, artan harcamaları, faiz ödemelerini vb. giderleri gördüğümüzde resmin hiç de sempatik olmadığı ortadadır.
TUİK’in araştırmasına göre hane halkı toplam gelirinin üçte ikisi çalışan ve emekli maaşları ile sosyal yardım ödemelerinden geliyor. Devlet zam yapmazsa memur kızıyor, yaparsa maliye bakanı. Çık işin içinden, çıkabilirsen. Yapılan zamlar dolaylı vergiler üzerinden olunca fiyatlar artıyor, satın alma gücü azalıyor.
Bence zam yapmayıp dolaylı vergileri arttırmadan da çıkış mümkün. Bu satırların yazarı olarak yaklaşık bir ay önce önerilerimi yazılı olarak sayın maliye bakanımıza gönderdim. Eline geçti mi, yoksa bürokratlarda mı kaldı bilemiyorum. Ben yine de aşağıda özetlemeye çalışacağım. Görüleceği üzere benim önerilerim tam da ekonomi yönetiminin arzu ettiği gibi dolaysız vergi tahsilatını arttırmaya yönelik. Yani sayın başbakanımızın “eleştiri yapacağınıza varsa bir öneriniz söyleyin de değerlendirelim” çağrısına uygun çözümleri kapsıyor.
Tespit edebildiğim kadarıyla, belediyelerin 170 adet, Özel idarelerin %15 ve üzeri hisseye sahip oldukları 160 adet, sendikalar ve TOBB gibi bazı sivil toplum kuruluşlarına ait de yaklaşık 70 civarında şirket var. Sadece toplam sayıları itibariyle değil, toplam ticari büyüklüklerine göre de 375 üyesi olan İMKB’nin performansına yakın ticari büyüklüğe erişmiş olan bu şirketler, yılda 20 milyar TL’na yakın kurumlar vergisi ödeyen IMKB şirketlerinin %5’i kadar vergi ödüyorlar. Ancak bu şirketlerin müdür, yönetim ve denetim kurulu üyeleri aldıkları yüksek ücretlerle dudak uçuklatıyor. Bundan birkaç hafta önce TOBB şirketlerinden birisinde yönetim kurulu üyesinin 27 bin TL ücret aldığını okumuştuk gazetelerde.
İşin tuhafı bütçe gider kalemleri içinde hala KİT’lere ve yerel yönetimlere yapılan transferler var. Detayları bilemiyoruz ama “Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak” gibi bir şey.
Örneğin İDO hisse satışının yapıldığı 2010 yılında 71 milyon TL kar elde etmiş. O yılın vergi rekortmenleri listesinde 72 milyon TL kar elde eden şirket 24’ncü olurken, İDO listelerde yoktu. Demek ki bu şirketler de İMKB şirketleri gibi SPK tarafından denetlenebilseler, ikinci bir İMKB oluşturabilecek potansiyele sahipler. Demem o ki 20 milyar olmasa da, yılda en az 10 milyar dolaysız vergi elde etmek işten bile değil. Şu anda ilk 500 vergi rekortmeni arasında mercekle arasan zor bulursun birisini. Yeni TTK- Türk Ticaret Kanunu bu şirketleri de kapsıyor? Aksine 1 Temmuz’dan itibaren onlar da TDMS- Tek düzen muhasebe sistemine göre kayıtlarını tutmak ve denetim birimlerini oluşturmak zorunda. Bir karar daha alıp hepsini SPK’ya bağlayınca sorun büyük ölçüde çözülecek gibi geliyor bana.
Diğer taraftan bu şirketlerin birçoğu MEGM- Milli Emlak Genel Müdürlüğünün belediyelere ücretsiz tahsis ettiği hazine arazilerini ve tesislerini kullanarak kira ödedikleri halde, MEGM’ne ödenen vergi de yok, ecrimisil de. Sadece bu dönem değil, 1985’den bugüne kadar geçmişe yönelik milyarlarca TL gelir kaybından söz ediyorum. Bu paralar kira olarak tahsil edildi ve belediyelerin kasasında duruyor. Sayın başbakanımızın ve maliye bakanımızın bir talimatı ile tahsil edilebilir.
Efendim aradan bunca sene geçmiş, nasıl tahsil edeceğiz ecri misili derseniz hata yaparsınız. Çünkü tarifi şöyle; “Ecrimisil kira değildir, haksız işgal tazminatıdır ve geriye dönük olarak hesaplanır.” diye yazar. Birisi çıkar da haksız işgal yok, MEGM’nün izni var derse, o da ayrı bir soruşturma konusu olur herhalde? Bir örnek vermek istiyorum. Ereğli demir çelik özelleştiğinde, limanda ki hazineye ait arazi için MEGM ecri misil talep edince, yeni sahipleri itiraz eder, ancak mahkeme MEGM’nün talebini uygun bulur.
Tam da seçim öncesinde ve kriz arifesinde kamu maliyesi tarafından yapılacak bir incelemeyle sayın maliye bakanımızın aradığı kaynak elinin altındayken, vatandaştan vergi olarak tahsil etmek niye? Üstelik de sınırlı vergi denetim elemanlarıyla en kısa sürede, tarihi rekor sayılabilecek tahsilata ulaşabilmek mümkünken!
Ben mi yanlış anlıyorum? Neyi gözden kaçırıyorum? Saygılarımla,
A.Baybars GÖĞEZ
Eylül 2012