Ekim 1989’da GÜNEY EGE GAZETESİNDE yayınlandı.
Günümüz dünyasında bireylere ve toplumlara konuşma ve yönetme üstünlüğü veren güç, başta ekonomik üstünlükleri olanlarla, siyasal kadroların elindedir. Yani halk deyimiyle “parası olan konuşuyor” ve siyasal oluşum bu gücü önemser.
Bildiğiniz gibi önümüzde seçim var. Bir kez daha halk elindeki en büyük güç olan oy hakkını kullanacak! Kendisini 2000’li yıllara taşıyacak yöneticilerini seçecek.
İşte sorun da burada. Ankara’ya göndereceğimiz vekillerimiz ile ilçemizi yönetecek kişileri seçerken vizyon ve sorumluluk sahibi, gerçekten bizi temsil edebilecek yetenek ve seviyede insanları seçme şansımız acaba ne kadar?
Yoksa yine birilerinin önümüze koyduğu listelere istemesek de oy mu vereceğiz?
Hiç değilse siyasetçilerimiz, hep şikâyet edilen merkez yoklamasıyla milletvekili adayların belirlenmesi handikabını, yerel yönetici adaylarının tespitinde halka ve bölgeye yararlı olacak kişileri tercih ederek bu sefer aşabilseler.
Evet. Özellikle yerel yöneticiler ve kurmay heyetini oluşturan meclis üyelerinin yöneticilik bilgi ve becerileri çok önemlidir. Karşısına çıkan sorunlarla boğuşmadan öncelik sırasına mantıklı çözümler üreten, sorunların altında kalmayarak yukarıdan bakabilen, koordine edebilen, vizyon sahibi, genç, enerjik, atılımcı, amatör ruha sahip, kendi çıkarlarını toplumun çıkarlarından asla üstün tutmayan kişileri seçebilmiş olsak.
Bilindiği gibi yerel yöneticiler kontrol ettikleri bütçe ve yarattıkları ekonomik potansiyel açısından da beldenin en büyük patronlarındandır. Örneğin İstanbul Belediyesi katrilyonu çoktan aşan bütçesiyle 1999’da 23 katrilyon bütçesi olan merkezi yönetim için çok önemlidir. Siyasal anlamda çıkan çoğu fırtınaların altında bu güce sahip olmak yatmaktadır.
O halde başkanımızı ve meclis üyelerini seçerken, bölgemizin en büyük patronu ve yönetim kurulu üyelerini seçiyormuş gibi dikkatli davranmalıyız. Kerhen bu görevi üstlenecek, artık hiçbir iddiası kalmamış ve emeklilik yaşamını düşünen kişilerde ısrar etmenin yararı yoktur.
Ortaca gibi bir yerde en az 10.000 kişiye iş ve aş fırsatı yaratacak OSB hedefi olmayan, tarımsal ürünleri hala İstanbul, İzmir, Denizli illerinde ki sanayicilere kaptıran, verimsiz alanları yerleşime açmak yerine halkın ana gelir kaynağı ovayı imara açarak taş yığını haline getiren anlayış bizi bir yere götüremez. Bunlara yol, kanalizasyon, ticaret merkezleri, hal, hayvan pazarı, park ve eğlence yerlerini de ekleyebiliriz.
Büyük projelerden başlarsak rakiplerimiz dönemine sarkar düşüncesi yanlıştır. Ayrıca büyük projelerin çok para gerektirdiği iddiası da doğru değildir. Eğer iyi organize edilir ve doğru bir fizibilite hazırlanırsa, bu tip projelere kaynak yaratmak hiç de zor değildir. Yeter ki siz 5- 10 hamle sonrasını tahmin edebilen usta bir satranç oyuncusu gibi planlama yapın.
Partimiz her şeyden önce gelir düşüncesi yerine, beldemiz ve halkımız daha önemlidir kavramını içselleştirmemiz gerekir. Bunun da yolu, bilindiği gibi toplumsal uzlaşmadan geçer. Bunu yapabilirsek hem en güzel kadroları yönetime taşıyabilir, hem de hep birlikte onları denetleyebiliriz.
Siftahsız kepenk kapatan esnafımızı, okulunu bitirdiği halde işsiz dolaşan gençlerimizi düşünerek, kalkınmak adına her türlü şansa sahip bölgemizi, liyakatli ellere teslim etmek siyasi parti yöneticilerimizin en büyük sorumluluğudur. Seçilen kişiler gerekirse genel merkeze rağmen dik durabilmelidir. İlle de doktor, mühendis, muhasebeci gibi teknik insanlar yerine siyasetçiler; yönetici, işletmeci, hukukçu gibi hedef ve hayalleri olan, tuttuğunu koparan istekli ve azimli gençleri halka rağmen değil, halkla birlikte hareket ederek aramızdan bulup çıkartmak zorundadırlar. Saygılarımla.
AHMET BAYBARS GÖĞEZ